Severity: Notice
Message: Only variable references should be returned by reference
Filename: core/Common.php
Line Number: 257
Bilim ile Güzel Sanatların Farklılığı:
1. Bilim, gerçeği olduğu gibi ifade eder, gerçeği araştır. Oysa 'güzel sanatlar gerçeği değil, gerçeğin insanda uyandırdığı etkiyi, heyecanı ifade eder
2. Bilim insanı bilgilendirmeyi, güzel sanat ise güzellik duygusu uyandırmayı amaçlar.
3. Bilim akla ve mantığa, güzel sanatlar duygulara, insanın gönlüne hitap eder; insanın hayal gücünü besler.
4. Bilim varlıkları ve olayları çözmeye ve formüle etmeye çalışır; sanat varlıkları ve olayları anlamaya ve bilimden farklı bir şekilde anlatmaya yöneliktir.
5. Bilimsel ve teknolojik buluşlar bir sanat eseri sayılmazlar; çünkü çoğu kez sanatın yol gösterici ışığı olan güzellik ve beğenilme değerlerinden mahrumdur.
6. Bilim akıl ve deneyden; sanat ise hayal gücünden ortaya çıkar.
Şimdi bir örnekle bu farklılığı tespit edelim:
Bilimsel yazıya örnek A:
"Yazı dilimizde yayla ve kışla (veya yayı ak ve kışlak) kelimelerini kullanırız. Bu kelimeler yaylamak ve kışlamak kökünden çıkmıştır. Kışlamak kelimesinin kış kökünden geldiği açıktır. Yaylamak kelimesi ise 'yaz' anlamına gelen yay kökünden yapılmıştır. (Türkçe yaya, Anadolu'nun birçok yerlerinde 'yaz' anlamında kullanılmaktadır.) Anadolu'da Yayla ve Kışla adıyla anılan birçok yerler biliyoruz. Bu adlar yanında Afyon, Antalya, Balıkesir, Tokat illerimizde "Güzle" adında birçok köy vardır. Bu ad da yayla ve kışla gibi güzel bir kelimedir ve 'güzün oturulan yer' anlamına geldiği açıktır."
Prof. Dr. Hasan Eren, Yer Adlarımızın Dili
Yukarıdaki metnin konusu yayladır. Aşağıda aynı konuyu sanatlı bir şekilde ele alan bir yazı okuyacaksınız.
Edebî metne örnek A:
“Yayla yavaş değil, sabırlıdır. Ağır değil, temkinlidir. Çıplak değil, kapalıdır. Yayla Türk'ün beşiğiydi. Son sınırı da o olmuştur. Yayla biraz Türk'ün kendisidir. Yayla, Orta Anadolu dağlıklarının düzü demektir. Bu yayla üstünden bütün tarih geldi, geçti; destanlar suyunu içti, masallar koynunda büyüdü.
Tarih bu yayla üstünde bir fırtına gibi görünür. Tarihten, bu yayla üstünde dinmez bir uğultu, bir de Türk göğsü kaldı. Yayla adamı, toprağı gibi, dışından sönük, içinden uyanık, içinden derin, içinden duyumludur. Yaylanın suyu kazılarak çıkar. Yayla insanı da kazmak gerektir. İnsan, kendisinin derinliklerindedir.” YAYLA (Falih Rıfkı ATAY )
İki yazıyı dil ve anlatım bakımından karşılaştıralım.
Birinci metnin amacı bilgilendirmek, öğretmektir. Yayla ve kışla kelimelerinin kökleri, hangi yapım ekleri ile ne şekilde yeni kelimeler türetilebildiği konularında etimolojik bilgi veren bir metin olduğu için bilimsel yazıya örnektir. Amaç bilgilendirmek olduğu için farklı yorumların ortaya çıkmaması, farklı anlamaların olmaması, tereddütlerin bulunmaması gerekir. Bundan dolayı sözcükler temel anlamlarıyla, terim anlamlarıyla kullanılmış, süsten uzak durulmuştur.
İkinci metnin amacı duygu ve düşünceleri harekete geçirmek, insanları heyecanlandırmak olduğu için sözcükler yan, mecaz, çağrışım anlamlarıyla, duygu değerleriyle kullanılmış, ifadeleri zenginleştirmek için söz sanatlarına başvurulmuştur. Dil, farklı okuyucularda farklı hayaller ve çağrışımlar uyandıracak şekilde olup dil süslü bir şekilde kullanılmıştır.